Sendika

Hekim-Sen: “Yasal Hakların Sonuna Kadar Savuncusu Olacağız”

“Korkutucu bir güç oluşturmaktadır”

“İdarenin aldığı kararlar güvenilir olmalı ve keyfi bir tutum içine girmemelidir. İdare kamu gücünü kullanmakta, keyfilik ise otoriteyi sarsıcı nitelik taşımaktadır. İdarenin sendikal faaliyet kapsamında olan, iş bırakma eylemi nedeniyle kamu görevlisi hakkında başlatmış olduğu/olacağı soruşturma ve bu soruşturma neticesinde verilen/verilecek ceza sendikal hakların kullanılmasını engelleyeci nitelikte olup sendikal hakları kullananların haklarını savunmamaları için korkutucu bir güç oluşturmaktadır.

 

“Yasal haklarının sonuna kadar savunucusu olacağız”

Bu durum bir daha iş bırakmalarına engel olmak için idarenin gücünü kötüye kullandığını göstermektedir. Kamu görevlisinin iş bırakması durumunda her seferinde soruşturma geçirip cezalandırılması, psikolojik şiddet, mobbingdir. Biz sendika üyesi olsun olmasın iş bırakan kamu görevlilerinin arkasında olup yasal haklarının sonuna kadar savunucusu olacağız.”

 

İLGİLİ KURUM VE KURULUŞLARA SAYGI İLE DUYURULUR

Sendika, kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve meslekî hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşlardır. Sendikanın çalışma hayatının uygun koşullara göre şekillendirilmesiyle ilgili yasal faaliyetleri; toplu görüşme yapmak, görüş bildirmek ve çalışma hayatına ilişkin araştırmalar yapmak, eğitim vermek, hukuki yardımda bulunmak, sosyal faaliyette bulunmak, üyelerini ekonomik yönden desteklemektir. Bireysel olarak zayıf durumda bulunan çalışanların sendikalaşması, pazarlık güçlerini artırıp gerek hak ve menfaatlerinin korunmasında gerekse sorunlarının çözümünde etkin bir konum elde etmelerini sağlamaktadır. Sendikalaşma sosyal adaletin tesisine hizmet eden önemli bir demokratik araçtır. İşveren karşısında çalışanların söz söylemesine aracı olan bu kuruluşlar daima gelişmektedir.

 

Aşağıda ayrıntılarıyla anlatıldığı ve kararlardan da sabit olduğu üzere iş bırakma eylemi sendikal bir faaliyettir: “söz konusu eyleminin, demokratik bir tepkinin tezahürü amacıyla gerçekleştiği ve eylemin yapıldığı tarihte kendisi sendika üyesi olmasa da, sendikal faaliyet  kapsamında katıldığı 1 gün iş bırakma eylemi nedeniyle göreve gelmemiş olmasının disiplin cezası ile cezalandırılması yoluna gidilmesi halinde yasalarla tanınan demokratik bir hakkın kullanımının caydırılmasına neden olunacağı”, “sendikal eylemin yapıldığı tarihte sendika üyesi olmamasının eylemin suç teşkil etmediği sonucunu değiştiremeyeceği, sendikal eyleme destek niteliğinde olan görevi terk etme eyleminin de kabul edilebilir bir mazeretle işlendiği sonucuna ulaşıldığı”, “davacının söz konusu tarihlerdeki iş bırakma eyleminin örgütlenme özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi ve mazeret olarak kabulü gerektiği, ayrıca davacının maaş ödemesinden kesinti yapılmasının, davacıyı çıkarlarını savunmak amacıyla yapılan meşru sendikal faaliyetlere veya eylemlere katılmaktan vazgeçirecek nitelikte olduğu anlaşıldığı”, “davacının üzerine atılı olan özürsüz olarak bir gün göreve gelmeme fiilinin sübuta ermediği anlaşıldığından, söz konusu filinden dolayı 1/30 oranında aylık kesimi cezasıyla tecziyesi yolundaki işlem de hukuka uyarlık görülmemiş”, “kamu görevlilerinin, demokratik taleplerle ve sendika kararıyla iki gün süreyle iş bırakma eylemi yapmalarının hukuka uygun olduğu”…vd. Söz konusu karar uyarınca, kişinin sendikaya üye olup olmaması önemli olmayıp üye olduğu sendika dışında başka bir sendikanın aldığı karar uyarınca da iş bırakabilmesi mümkün olup sırf bu nedenle kişiye disiplin cezası verilemez.

 

11.12.1992 tarih ve 21432 Mükerrer Resmi Gazete’de yayınlanan Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunmasına ve İstihdam Koşullarının Belirlenmesi Yöntemlerine İlişkin 151 Sayılı Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun’un 1. maddesinde “Uluslararası Çalışma Örgütünün 1978 yılında Cenevre’de toplanan 64 üncü Konferansında kabul edilen “Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunmasına ve İstihdam Koşullarının Belirlenmesi Yöntemlerine İlişkin 151 Sayılı Sözleşme”nin onaylanması uygun bulunmuştur” denilmektedir. Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunmasına ve İstihdam Koşullarının Belirlenmesi Yöntemlerine İlişkin 151 Sayılı Sözleşmenin Bölüm 1 Uygulama Alanı ve Tanımlar başlıklı 3. maddesinde “Bu Sözleşmenin uygulanması bakımından “Kamu Görevlileri Örgütü” deyimi oluşumu ne olursa olsun amacı kamu görevlilerinin çıkarlarını savunmak ve geliştirmek olan herhangi bir örgüt anlamına gelir” denilmektedir. Aynı sözleşmenin Bölüm 2 “Örgütlenme Hakkının Korunması” başlıklı 4. maddesinin 1. fıkrasında “Kamu görevlileri, çalıştırılmaları konusunda sendikalaşma özgürlüğüne halel getirecek her türlü ayırımcılığa karşı yeterli korumadan yararlanacaklardır” denilmektedir.

 

Sendika Özgürlüğü ve Sendika Hakkının Korunmasına İlişkin 87 sayılı ILO Sözleşmesi (RG.11.12.1992, 21432 Mükerrer ile onaylanması uygun bulunmuştur), Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı İlkeleri’nin Uygulanmasına İlişkin 98 sayılı ILO Sözleşmesi, Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunmasına ve İstihdam Koşullarının Belirlenmesine İlişkin 151 sayılı ILO Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi örgütlenme özgürlüğü bağlamında aynı yasal düzenlemelere yer verilmiştir. Türkiye’nin onaylayıp, yürürlüğe koyduğu bu sözleşmelerle sendikal haklar güvence altına almıştır. Uluslararası hukukta “hak” olarak düzenlenen “toplu sözleşme ve grev hakkı” iç hukukumuzun da bir parçası haline gelmiştir.

 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Milletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulma” başlıklı 90. maddesinde “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır” denilmektedir. Söz konusu madde uyarınca yukarıda sayılan tüm milletlerarası andlaşmalar kanun hükmünde olduğundan uygulanma zorunluluğu bulunmaktadır. Anayasanın 90. maddesi uyarınca temel hak ve özgürlüklerle ilgili Türkiye tarafından onaylanıp, yürürlüğe konulan uluslararası sözleşmelerin kanunlarla çelişmesi halinde bu sözleşmelere üstünlük tanınacağı açıkça ifade edilmiştir.

 

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesi “Örgütlenme Özgürlüğü Hakkı”nı düzenlemiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargı yetkisini kabul etmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi’nin 12 Kasım 2008 tarihli, 34503/97 başvuru nolu Demir ve Baykara– Türkiye davasında, kamu çalışanlarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesi kapsamında toplu pazarlık (sözleşme) hakkı olduğu açıkça ifade edilmiştir. Bu davada Türkiye, toplu sözleşme hakkını uygulamadığı için haksız bulunmuştur.

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 17 Temmuz 2007 tarihli 74611/01, 26876/02 ve 27628/02 başvuru nolu Satılmış ve diğerleri– Türkiye davasında, 17 Temmuz 2008 tarihli 23018/04 başvuru nolu Urcan ve diğerleri– Türkiye davasında, kamu çalışanlarının haklarını alabilmek için sendikanın aldığı karar doğrultusunda iş bırakma eylemlerinin, örgütlenme özgürlüğü kapsamında olduğu belirtilmiş ve bu eylem AİHS’in 11. maddesi kapsamında değerlendirilmiştir. Bu davada iş bırakan kamu çalışanlarına verilen cezalar nedeni ile Türkiye haksız bulunmuştur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu kararlarından da anlaşılacağı gibi AİHS’in 11. Maddesi, kamu çalışanlarının “Toplu Sözleşme ve Grev Hakkını” koruma altına almıştır.

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme’nin 34. maddesi uyarınca yapılan başvuruda; 21.04.2009 tarih ve 68959-01 başvuru sayılı kararı ile oybirliği ile AİHM’nin 11. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmiştir.

 

Birleşmiş Milletler Ekonomik Sosyal ve Kültürel Hakları Uluslararası Sözleşmesi’nin Bölüm 3 madde 8’de, kamu çalışanları dahil (silahlı kuvvet mensupları ve polis ile ilgili kısıtlamalar hariç) herkesin toplu sözleşme ve grev hakkına sahip olduğu ifade edilmiştir.

 

Sendika Özgürlüğü ve Örgütlenme Hakkı’nın Korunması Hakkında 87 Sayılı Uluslararası Çalışma Sözleşmesi’nin 3. maddesi, “Çalışanların ve işverenlerin örgütleri tüzük ve iç yönetmeliklerini düzenlemek, temsilcilerini serbestçe seçmek, yönetim ve etkinliklerini düzenlemek ve iş programlarını belirlemek hakkına sahiptirler. Kamu makamları bu hakkı sınırlayacak (sendikal örgütlenme hakkı) veya bu hakkın yasaya uygun bir şekilde kullanılmasına engel olacak nitelikte her türlü müdahaleden kaçınmalıdır”; 8. maddesi “Çalışanlar ve işverenler bunlara ait örgütler, bu sözleşme ile kendilerine tanınan bu haklarını kullanmada, diğer kişiler ve topluluklar gibi yasalara uymak zorundadırlar. Yasalar, bu sözleşme ile öngörülen güvencelere zarar verici nitelikte olamaz veya zarar verici şekilde uygulanamaz” şeklindedir. Yine anılan sözleşmenin “Örgütlenme Hakkının Korunması” başlıklı 11. maddesi “Hakkında bu sözleşmenin yürürlükte bulunduğu Uluslararası Çalışma Örgütünün her üyesi, çalışanların ve işverenlerin örgütlenme hakkını serbestçe kullanmasını sağlamak amacıyla gerekli ve uygun bütün önlemleri almakla yükümlüdür” şeklindedir. Görüleceği üzere sendikal örgütlenme hakkı güvence altına alınmıştır.

 

Uluslararası sözleşme hükümleri çerçevesinde, kamu görevlilerinin üyesi oldukları Kamu Görevlileri Örgütü’nün eylemi kapsamında iş bırakmalarının, geçerli mazeret olarak kabul edilmesine dair yargı kararları bulunmaktadır. Söz konusu örnek kararlar: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 2001/68959 sayılı dosyası ile verilen 21.04.2009 tarihli kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 2001/74611 sayılı dosyası ile verilen 17.07.2007 tarihli kararı, Anayasa Mahkemesi’nin 06/01/2015 tarih ve 2013/8517 Başvuru sayılı kararı, Anayasa Mahkemesi’nin 18/09/2014 tarih ve 2013/8463 Başvuru sayılı kararı, Anayasa Mahkemesi’nin 06/01/2015 tarih ve 2013/8516 Başvuru sayılı kararı, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 02.04.2001 tarih 2000/12071 Esas ve 2001/3157 Karar sayılı kararı, Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 09.02.2000 tarih 1999/10183 Esas ve 2000/780 Karar sayılı kararı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 2013/4031 Esas 2014/975 Karar sayılı kararı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 2009/1063 Esas ve 2013/1998 Karar sayılı kararı, Danıştay 12. Dairesi’nin 2004/4643 Esas ve 2005/313 Karar sayılı kararı, Danıştay 11. Dairesi’nin 2002/871 Esas ve 2005/861 Karar sayılı kararı, Danıştay 12. Dairesi’nin 2005/5767 Esas ve 2008/225 Karar sayılı kararı, Danıştay 12. Dairesinin 2005/4499 Esas ve 2005/3529 Karar sayılı kararı, Danıştay 12. Dairesi’nin 2004/4209 Esas ve 2004/4148 Karar sayılı kararı, Danıştay 8. Dairesi’nin 1997/4334 Esas ve 1998/4242 Karar sayılı kararı, Ankara 9. İdare Mahkemesi’nin 2004/1013 Esas ve 2004/1738 Karar sayılı kararı.

 

Danıştay 12. Dairesi’nin 27/01/2016 günlü E. 2012/10016 K.2016/269 sayılı kararında “davacının söz konusu eyleminin, demokratik bir tepkinin tezahürü amacıyla gerçekleştiği ve eylemin yapıldığı tarihte kendisi sendika üyesi olmasa da, sendikal faaliyet  kapsamında katıldığı 1 gün iş bırakma eylemi nedeniyle göreve gelmemiş olmasının disiplin cezası ile cezalandırılması yoluna gidilmesi halinde yasalarla tanınan demokratik bir hakkın kullanımının caydırılmasına neden olunacağı dikkate alındığında davacının kınama cezası ile tecziyesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptali yolunda Balıkesir İdare Mahkemesince verilen 20/06/2012 tarihli ve E:2012/93, K:2012/1366 sayılı kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. İdare ve Vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür. İdare mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe, hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına” denilmiştir.

 

Danıştay 12. Dairesi’nin 10.12.2013 tarihli 2013/10057 Esas nolu kararında, “Davacının sendikal eylemin yapıldığı tarihte sendika üyesi olmamasının eylemin suç teşkil etmediği sonucunu değiştiremeyeceği, sendikal eyleme destek niteliğinde olan görevi terk etme eyleminin de kabul edilebilir bir mazeretle işlendiği sonucuna ulaşıldığından aksi yönde tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmamıştır. Nitekim İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ nin 17.07.2008 tarih K:23018/04 sayılı kararında iş bırakma eyleminin gerçekleştiği dönemde sendika üyesi olmayanların da kamu çalışanlarının koşullarının iyileştirilmesi amacıyla bir günlük ulusal greve katıldıklarından üye olup olmama durumu gözetilmeksizin AİHS’ nin 11. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmiştir” denilmiştir.

 

Bu kararlar ile sendika üyesi olmayan bir kamu görevlisinin, sendika kararına uyarak destek amacı ile iş bırakma kararını uygulayabileceği ve bu nedenle ceza verilemeyeceğini açık ve net olarak ortaya koymuştur. Söz konusu karar uyarınca kişinin sendikaya üye olup olmamasına bakılmaksızın, başka bir sendikanın aldığı karar uyarınca iş bırakması nedeni ile de ceza verilemeyeceği belirtilmiştir.

 

Yine Erzurum Bölge İdare Mahkemesinin karaları da bu yönde olup “Dava dosyasının incelenmesinden, Tunceli İli, Merkez, A1 Mahallesi, 3 N o.lu Aile Sağlığı Merkezinde Aile Hekimi olarak görev yapan davacının, üyesi olduğu F1 Hizmet Emekçileri Sendikasının aldığı karar doğrultusunda, 20/05/2015, 21/05/2015, 22/05/2015 tarihlerinde iş bırakma eylemine katılarak görevine gelmediği, bunun üzerine Mayıs ayına ait belirtilen gün sayısı kadar 435,55 T L davacının maaşında kesinti yapıldığı, davacının 03.07.2015 tarihinde söz konusu kesintiye itiraz ettiği, davacının itirazının Tunceli Valiliği Halk S ağlığı M müdürlüğünün 15.07.2015 tarih ve 5896 sayılı işlemiyle reddedilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Olayda, davacının söz konusu tarihlerdeki iş bırakma eyleminin örgütlenme özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi ve mazeret olarak kabulü gerektiği, ayrıca davacının maaş ödemesinden kesinti yapılmasının, davacıyı çıkarlarını savunmak amacıyla yapılan meşru sendikal faaliyetlere veya eylemlere katılmaktan vazgeçirecek nitelikte olduğu anlaşıldığından, dava konusu işlemde hukuka uyarlık, İdare Mahkemesi kararında da hukuki isabet bulunmadığı sonucuna varmıştır. Açıklanan nedenlerle; itirazın kabulüne, Elazığ 1. İdare Mahkemesinin 20/05/2016 tarih ve E:2015/817, K:2016/469 sayılı kararın bozulmasına, dava konusu işlemin iptaline , davacının maaşından kesilen tuturın yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine… sendikanın aldığı karar uyarınca iş bırakması nedeni ücret kesintisinin uygulanamayacağı” şeklindedir.

 

T.C Başbakanlığı’nın 1999/44 Sayılı Genelgesi’nde de “Sendikal çalışmaları nedeniyle sendika yöneticilerine ve üyelerine karşı disiplin cezası uygulanmamasına” denilmektedir. Söz konusu Genelge uyarınca, Sendikal eyleme katılma nedeni ile ücret kesintisi de uygulanamaz.

 

Ayrıca;

“Danıştay 12. Dairesi’nin 2005/313 Karar ve 2004/4643 Esas sayılı kararı, “Olayda, davacının üyesi bulunduğu sendikanın yetkili kurullarınca alınan, üretimden gelen güçlerini kullanma çağırışına uyarak 11.12.2003 tarihinde göreve gelmediği anlaşılmış olup, davacının sendikal faaliyet kapsamında göreve gelmemesi fiilinin mazeret olarak kabulünün gerektiği dolayısıyla 657 sayılı. Yasanın 125/C-b maddesi anlamında özürsüz olarak göreve gelmemek fiilinin sübuta ermediği görülmüştür. Bu durumda, disiplin suçu teşkil etmeyen eylem nedeniyle davacı hakkında tesis olunan işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukukî isabet görülmemiştir“;

 

Mersin İdare Mahkemesi’nin 2003/813 Karar ve 2002/1295 Esas sayılı kararı, “Bakılan davada; davacının, üyesi olduğu sendikanın yetkili kurullarınca alınan karara uyarak kamu görevlilerinin içinde bulunduğu mali sıkıntıların kısmen düzeltilmesi ve kamuoyunca bilinen bu sıkıntıların yine kamuoyuna anlatılarak desteğinin sağlanması amacıyla 1.I2. 2000 tarihinde yurt çapında gerçekleştirilen bir gün süreyle göreve gelmeme eylemine katıldığı anlaşılmakta olup, davacının sendikal faaliyet niteliğindeki söz konusu fiilin 657 sayılı Anayasanın 125/C-b maddesinde öngörülen izinsiz ve mazeretsiz olarak göreve gelmemek fiili kapsamında değerlendirilmesine olanak bulunmamaktadır. Bu durumda; davacının üzerine atılı olan özürsüz olarak bir gün göreve gelmeme fiilinin sübuta ermediği anlaşıldığından, söz konusu filinden dolayı 1/30 oranında aylık kesimi cezasıyla tecziyesi yolundaki islemde hukuka uyarlık görülmemiştir“;

 

Danıştay 11. Dairesinin 2005/861 Karar ve 2002/871 Esas sayılı kararı, “Dosyanın incelenmesinden, davalı idare bünyesinde sözleşmeli personel olarak görev yapan davacının 20.4.1995 tarihinde yapılan bir günlük iş bırakma eylemine katılması nedeniyle yaptırılan soruşturma sonucunda; 1. Bölge Disiplin Kurulunun 29.11.1995 tarih ve 1995/186 sayılı kararıyla eylemine uyan Personel Yönetmeliğinin 100/5. maddesi uyarınca tecziyesine ancak eylemin Türkiye genelinde ve eyleme katılımın fazla olması, temel amacın memurlara sendikal hakların verilmesi, ücretlerin yükseltilmesi ve özlük haklarının iyileştirilmesi gibi sosyal içerikli talepleri ihtiva etmesi hususları dikkate alınarak Aynı Yönetmeliğin 105. maddesi delaletiyle 99. maddesi uyarınca kınama cezası ile tecyizesine karar verildiği ve 1. Bölge Başmüdürünün onayıyla davacıya ayrıca bir günlük sözleşme ücreti kesintisi uygulandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda gerek 399 sayılı KHK de gerekse TCDD Personel Yönetmeliği ve idare ile davacı arasında imzalanan sözleşmede 1 veya 2 gün özürsüz işe gelmeme halinde disiplin cezası olarak uygulanan aylıktan kesme cezası dışında, sözleşme ücretinden kesinti yapılabileceği yolunda herhangi bir düzenleme bulunmadığından, 1. Bölge Başmüdürünün onayıyla davacının sözleşme ücretinden bir günlük kesinti yapılmasına ilişkin işlemde ve bu işleme karşı açılan davayı reddeden mahkeme kararında hukuka uyarlık görülmemiştir“;

 

Danıştay 12. Dairesinin 2008/225 Karar ve 2005/5767 Esas sayılı kararı, “Olayda, davacının üyesi bulunduğu sendikanın yetkili kurullarınca alınan, üretimden gelen güçlerini kullanma çağırışına uyarak 11.12.2003 tarihinde göreve gelmediği anlaşılmış olup, davacının sendikal faaliyet kapsamında göreve gelmemesi fiilinin mazeret olarak kabulünün gerektiği, dolayısıyla 657 sayılı Yasanın 125/C-b maddesi anlamında özürsüz olarak göreve gelmemek fiilinin sübuta ermediği görülmüştür. Bu durumda, disiplin suçu teşkil etmeyen eylem nedeniyle davacı hakkında tesis olunan işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir“;

 

Danıştay 12. Dairesinin 2016/269 Karar ve 2012/10016 Esas sayılı kararı, “Depo Müdürlüğü’nde görev yapan davacının, kınama cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 3. Bölge Disiplin Kurulu’nun 04.11.2011 tarihli Bölge Müdürlüğü oluru ile onaylanan 30.09.2011 tarihli ve 2011/39 sayılı işlemin iptali istemiyle açılan davada, davacının söz konusu eyleminin, demokratik bir tepkinin tezahürü amacıyla gerçekleştiği ve eylemin yapıldığı tarihte kendisi sendika üyesi olmasa da, sendikal faaliyet kapsamında katıldığı 1 gün iş bırakma eylemi nedeniyle göreve gelmemiş olmasının disiplin cezası ile cezalandırılması yoluna gidilmesi halinde yasalarla tanınan demokratik bir hakkın kullanımının caydırılmasına neden olunacağı dikkate alındığında, davacının kınama cezası ile tecziyesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptali yolunda Balıkesir İdare Mahkemesince verilen 20/06/2012 tarihli ve E:2012/93, K:2012/1366 sayılı kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin bulunması halinde mümkündür. İdare mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe, hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek bir sebep de bulunmadığından temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanmasına “;

 

Ankara 9. İdare Mahkemesinin 2004/1738 Karar ve 2004/1013 Esas sayılı kararı, “Olayda, davacının üyesi bulunduğu sendikanın yetkili kurullarınca alınan karara uyarak, sağlık hakkı, sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin iş güvencesi ve özlük haklarıyla ilgili, Sağlık Bakanlığı Bütçesi Genel Kurulda görüşülmeden önce hükümeti uyarmak amacıyla 05.11.2003 tarihinde iş bırakma ve yavaşlatma eylemini gerçekleştirdiği anlaşılmış olup, davacının sendikal faaliyet kapsamında gerçekleştirdiği eylemin mazeret olarak kabulünün gerektiği, dolayısıyla 657 sayılı Yasanın 125/C-a maddesinde öngörülen fiilin sübuta ermediği anlaşılmakla davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka uygunluk görülmemiştir” şeklinde kararlar mevcuttur.

 

Anayasa Mahkemesi’nin BN. 2013/8463, BN. 2013/8516, BN. 2013/8517 sayılı kararlarında kamu görevlilerinin, demokratik taleplerle ve sendika kararıyla iki gün süreyle iş bırakma eylemi yapmalarının hukuka uygun olduğu yönünde hüküm kurulmuştur.

 

5 Kasım 2003 tarihinde Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikasının aldığı karar uyarınca 1 günlük iş bırakma eylemine katılan bir hekime verilen maaş kesim cezası Ankara 9. İdare Mahkemesinin 2004/1013 E, 2004/1738 K sayılı ve 30.11.2004 tarihli kararı ile iptal edilmiştir. İptal gerekçesinde iş bırakma eylemi bir sendikal faaliyet olarak değerlendirilmiştir. Bu karar Danıştay 12. Dairesinin 2005/4499 E, 2005/3529 K sayılı ve 18.10.2005 tarihi kararı ile onanarak kesinleşmiştir.

 

19-20 Nisan 2011 tarihinde 2 günlük iş bırakma eylemine katıldıkları gerekçesiyle sendika yöneticileri hakkında Ağrı Valiliği tarafından verilen soruşturma yapılması izni kararı, Erzurum Bölge İdare Mahkemesi’nin 2011/236 E. 2011/265 K. ve 26.10.2011 tarihli kararı ile bozulmuş, yöneticiler hakkında soruşturma açılmasına izin verilmemiştir. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 2009/1063 E, 2013/1998 K sayılı ve 22.05.2013 tarihli kararı ile sendikal faaliyet gereği 1 veya 2 gün göreve gelmeme fiilinin disiplin cezasını gerektiren bir fiil olmadığı ve bu fiilin mazeret olarak kabulü gerektiği belirtilerek, verilen disiplin cezasının iptal edilmesi gerektiği açıkça vurgulanmıştır.

 

Anayasa Mahkemesi 2. Bölümün 2013/8463 başvuru nolu ve 18.09.2014 tarihli kararı ile sendikanın aldığı karar doğrultusunda 1 günlük iş bırakma eylemine katılan kamu görevlisine verilen uyarma cezası Anayasaya aykırı bulunmuş ve ihlal kararı verilmiştir. AYM’nin bu kararı Resmi Gazete’nin 4 Aralık 2014 tarihli sayısında yayınlanmıştır.

 

İdarenin aldığı kararlar güvenilir olmalı ve idare keyfi bir tutum içine girmemelidir.  İdare kamu gücünü kullanmakta, keyfilik ise otoriteyi sarsıcı nitelik taşımaktadır. İdarenin sendikal faaliyet kapsamında olan iş bırakma eylemi nedeniyle kamu görevlisi hakkında başlatmış olduğu soruşturma ve bu soruşturma neticesinde verilen ceza sendikal hakların kullanılmasını engelleyici nitelikte olup sendikal hakları kullananların haklarını savunmamaları için korkutucu bir güç oluşturmaktadır. Bu durum bir daha iş bırakmalarına engel olmak için idarenin gücünü kötüye kullandığını göstermektedir. Kamu görevlisinin iş bırakması durumunda her seferinde soruşturma geçirip cezalandırılması, psikolojik şiddet, mobingdir. Biz sendika üyesi olsun, olmasın iş bırakan kamu görevlilerinin arkasında olup yasal haklarının sonuna kadar savunucusu olacağız. Bilgilerinize. 04.03.2022

 

            Hekim ve Diğer Sağlık Çalışanları,

Sağlık ve Sosyal Hizmetler Sendikası Avukatı

Av. GÖKŞİN GÜDEK UĞUR

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu